//-->
ANA SAYFA

egemcanakkale,çanakkale,htlm kodları,ıceblue tasarım,php kodları,sesli

Ecebat

ANA SAYFA TOP LİSTE DİLEK FM İLETİŞİM






ECEABAT


Bugünkü Eceabat ilçesinin sınırları içinde, Balkan'dan gelen kavimlerin bir kolu olan Traklar'ın kurduğu pek çok eski yerleşim merkezi vardır. İlçe merkezi Maydos (Madytos), Sestos (Akbaş), Kynossema (Kilitbahir), İdaion (Bigalı kalesi) Traklar'ca kurulan önemli yerleşim merkezleridir. İlçe merkezi olan Maydos Traklar'ın yanısıra Milet, Faço ve Midilli göçmenlerinin de yerleştikleri sanılmaktadır. Bölge M.Ö II. yy.'da İran egemenliğindeyken, V. yy'da Pers savaşlarına tanık oldu. Strabon'a göre, kenti ilk kez Lesboslular (Midilliler) kurdu. Sırasıyla Pers'lerin Atinalılar'ın Spartalılar'ın Romalıların Latinlerin yönetiminde kalan Eceabat, 1354'te Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Bey'in Rumeli'deki fetihleri sırasında Osmanlı topraklarına katıldı. Anıtsal Osmanlı kaleleriyle ünlüdür. Antik dönemde Maydos (Madikuz) adlarıyla bilinmektedir.
SESTOS

Eceabat'a 4 km. uzaklıkta, Yalova köyündedir. Akbaş limanının güneyinde kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed Kilitbahir kalesini yaptırırken, Sestos kalesinin taşları kullanılmıştır.
BİGALI KALESİ

Eceabat'a 5 km. uzaklıktadır. 1807'de III. Selim döneminde yapılmaya başlanmış, II. Mahmud zamanında bitirilmiştir. Kalede Sestos kentinin taşları kullanılmıştır.
KİLİTBAHİR KALESİ

Osmanlı kaleleri içinde, mimari yönden bir baş yapıttır. 1452 yılında Fatih Sultan Mehmed yaptırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, bir kapı kulesiyle sur eklemiştir. Hiçbir yerde uygulanmamış özgün bir planı vardır. Surlara önem verilmemiş, buna karşın yonca yaprağı biçimindeki üç avlulu iç kale, korunaklı yapılmıştır. İç kale yedi katlıdır. Duvarlar düzgün moloz taştandır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde eklenen köşe kule, büyük kesme taştan güzel bir yapıdır.
SEDDÜLBAHİR KALESİ

1659'da IV. Mehmed döneminde, Frenk Ahmed Paşa'nın mimar Mustafa Ağa'ya yaptırmıştır.
Bölgenin Tarihi Hakkında Tetkik ve Değerlendirmeler

1) Antik isimler Dardanos ve Troia olan Kale-i Sultaniye'nin ilk ahalisi Anadolu'dur. Antik adı Abidos ve Eceabat'ın keza M.Ö. 1200'lerde Yunanistan'da oturan ve oraya da Asya'dan gelen Akalar ve onlara karışan Helenler ilk önceden başta Çanakkale ve Eceabat'a yerleşen Asyalı Kadim halkların birbirine karışmasından meydana gelen kavimlerdir.
2) Yörenin kültür yapısını etkileyen kavimler ise; Luwiler, Troialılar, Dardaniler, Leleğler, Törkiler, Frikler, Hititler, Trakyalılar, Lidyalılar, Akalar, İranlılar, Helenler, Roma ve Bizans ile Oğuz Türkmenleri olmuştur. Roma ve Bizans etkili olmuşsa da; Malazgirt Zaferi'nden sonra bunun yerini Türk-İslam kültürü almaya başlamıştır.
3) Bakır ve taş çağının kapsadığı M.Ö. 6000-2500 arasında Troia kenti kurulmuştur. Keza Dardanel, ileriki yılların durumunu bilemiyoruz. Yalnız Bayramiç Tonkırlı Köyü kuzeyindeki İkizce Tepe ile Hacıbekirler Köyü Kocadağ ve Çan ilçesi ile Yenice ilçesi arasındaki Çalkale üzerindeki yerleşim yerleri M.Ö. 5000-6000 tarihleri dolaylarında olduğunu anlayabiliriz.
4) Hititler'de aynı dönemde ortaya çıkan Kuzey Anadolu halklarından;Gaskalar ve Palalar'ın Çanakkale yöresine geldiklerine dair bir belge bulunamamıştır. Ancak Ninovalı, Asurlu ve Fenikeli tüccarların ünlü kent Troia sakinleri ile alışveriş yapabileceklerini ve dolayısıyla Çanakkale yörelerine gelmiş olabileceklerini gözardı edemeyiz. Ticari ve ekonomik alışveriş için gelip gittiklerine muhakkak gözüyle bakılabilir.
5) Troia II. Döneminde Anadolu'da yaşadıkları bilinen Proto-Hattiler'in bıraktıkları eserlerle Troia I nispetle çok ileri olan II. Kültür eserleri arasındaki yakın benzerlik her iki kültürü kuranların aynı soydan oldukları akla gelir. Bu itibarla Troia II'den itibaren, Anadolu'nun Çanakkale'den Kilikya'ya kadar uzanan bölgelerine yayılan insanların Orta Anadolu'daki Proto-Hattiler'le aynı soydan olabileceklerini düşünebiliriz. O zaman bu iki ayrı kolun temelde aynı kökten oldukları kuvvetle muhtemeldir. Elhasıl Homoros Troialılar'dan komşuları dile söz ettiği Plasglar da bu yörede yaşıyorlardı.
6) M.Ö. 1400'lerden itibaren ise Akalar yavaş yavaş Girit krallarının nüfus ve hakimiyetinden kurtulmaya ve kendi hesaplarına Anadolu kıyılarında koloniler kurmaya başlamışlardır. Belki de bu koloniler Troialılar'a bağlı idi. Hem de Troialılar'la tanışmaya başlamış olabilecekleri de akla geliyor. Yani bu tür yakınlıkları olmalıdır. Akalılar'ın ellerinde bulundurmaya başladıkları kıyılar; Biga Yarımadası'nın güneyinden İzmir çevresine kadar uzanan sonraları Eolya/Bayramiç-Çan-Ezine yöreleri idi. İzmir'den Büyük Menderes'e kadar olan kısma da İyonya adı verilmişti. Yenice'nin güneyinden Bergama ve Menemen sahalarını kapsıyordu. Sonraları Kıbrıs ve Suriye sahillerine kadar olan bölgelerini de tehdit etmeye başladılar. Bunlar Akalar'ın savaştan önce Çanakkale Boğazı çevresinden İzmir'e kadar olan batı Anadolu'yu istilaya başladıklarını teyit eden en eski bilgilerdir.
7) Ancak başta 6. Troia kenti olmak üzere içerlerdeki kasabalar yerli prensler tarafından idare ediliyordu. Akalılar içerlere sokulamıyorlar ve genel olarak da Büyük Hatti Krallığı'nın hakimiyeti altında bulunuyorlardı.
8) Ta ki; Frigler'in Hatti Krallığı'nı yıkmaya çalışmaları ve Akalılar'ın 6. Troia'yı yıkmaları ve Çanakkale yöresine hakim olmaları ve böylece M.Ö. 4000-3000 dolaylarında Asya'dan Yunanistan'a gelen Akalılar Troia'yı almalarından sonra Çanakkale İzmir'e kadar geniş bir saha içinde yayılıp bir Aka medeniyeti meydana getirmişlerdir.
9) Troia ve çevresinde Troialılar, Peonilar, Dardaniler, Traklar, Frikler, Lelegler, Törkiler, Likiler, Klikler adlarında çok çeşit insan grupları gelmiş ve kalmışlardır. Bu insanların Çanakkale yöresinde kurdukları şehirler: Ön Asya içlerinden gelen büyük ticaret yollarının sonlarında bulunuyorlardı. Bazıları iskele şehri idi. Sayıları 30 kadar vardı. Abidos, Sestos, Perion, Pigas, Lapseki, Asos, Troia ve Dardanos gibi. İşte Aka kültürüyle İç Anadolu kültürünün karışıp meydana getirdikleri kültüre Eolya ve İonya kültürü denmektedir. Yunan medeniyetinin kaynağı bu kültürdür. M.Ö. eski kültürde ve M.S. Ortaçağ'da olduğu gibi gene o da Asya kökenlidir.
10) M.Ö. 1184 dolaylarında 7. yüzyıla kadar karışık bir dönem yaşayan Çanakkale yöresi M.Ö. 787'de Lidya Kralı Figes zamanında onun egemenliğine girmiştir. Yani 6. Troia yıkıldı ve akabinde Hatti devleti de yıkıldı. Böylece Çanakkale yöresinde uzun yıllar süren bir karanlık döneme girilmiş oluyordu. Ta ki Lidyalılar'ın yöreye el koymaları ile kargaşalık bitip bölge sükunete ermiş oluyordu. Lidyalılar'ın başkenti Tre idi.Sonra Sard oldu. Şimdiki Salihli ilçesinde. Menderes ve Gediz Irmaklarının vadileri Lidya'nın merkez alanını teşkil ediyordu. Büyük Hatti devleti de bu çerçeve içinde olmalı idi. Şimdi o bölgenin içinde bulunan kasabalar; Çanakkale, Biga, Çan, Yenice, Balya, İvrindi, Balıkesir, Sındırgı, Manisa ve dolayları, Menemen, Bergama, Edremit, Tire, Foça, Ezine, Asos ve Ayvacık yörelerini kapsıyordu. Kral Figas vaktiyle Frikyalılar'ın kestiği Adalar Denizi sahilleriyle Kızılırmak ötesindeki ülkeleri birbirine bağlayan ticaret yolunu açtı ve Efes'ten başlayarak Sard üzerinden doğuya giden ve Kral Yolu denilen bu ticaret yolu üzerinde emniyetli konak yerleri kurmuştur. İlk kervansaraylar Mısırlılar'la Sinoplular arasında münasebet tesis ettiler. O zaman eski dünyanın en mühim ticaret merkezi ve zengin ülkesi Lidya idi.
11) Lidyalı Kral Gigas'ın bu kadar emek verdiği muvazeneli ve çalışkan siyaseti, İranlılar'ın bir kasırga gibi Anadolu'yu sarması karşısında yıkılıp gitmiştir. Lidyalılar İranlılar'la yaptıkları ilk savaşta yenildiler ve sonra kendilerini toparladılar ve ikinci bir savaştan sonra ise anlaşma yaptılar ve sınırlarını belirlediler. Bundan sonra Kral Aliyad, Batı Anadolu'yu eskisinden daha büyük bir refaha kavuşturdu. Başkent Sard, Anadolu'nin ilim ve kültür merkezi haline geldi. Aliyad'dan sonra kral olan Krezüs zamanı Lidya'nın en parlak dönemi sayılır. Troia dahil bütün Eolya-İyonya kasabaları yine Lidya Krallığına tabi olurlar. Ancak Lidya Krallığı sosyal ve kültür devleti idi. Yani Lidyalılar ilim ve sanata ağırlık veriyorlardı. Manisa dolaylarındaki eserleri bunun hala ispatı sayılabilir. Bunun yanında savaşacak ordusu zayıftı. Yani düzenli bir orduya sahip olduğu söylenemez. Bunun farkına varan İranlılar Lidya'ya tekrar saldırdılar. Kral Karazzüs esir edildi ve başkent Sard düştü. Böylece Lidya Devleti çöktü. Bütün Anadolu ve Çanakkale yöreleri dahil İranlılar'ın eline geçmiş oldu. Fakat burada gerçek olan şu ki; İran istilası ile Anadolu siyasi üstünlüğünü kaybetmiş olsa da, kültür bakımından üstünlüğünü kaybetmemiştir. Bu işgal askeri bir işgal idi. Kültürel olarak bir etki meydana getirmemiştir.
12) M.Ö. 546 ve 547 dolaylarında başlayan İran istilası Lidya Krallığı'nın uç noktalarından biri olan Çanakkale dolayları hakimiyeti M.Ö. 513-500 tarihleridir. M.Ö. 479'larda ise Tras arazisinden çıkarılmaya başlamışlardır. Yani Atina önderliğinde başlatılan İranlılar'a karşı Batı Anadolu ayaklanmaları müspet olarak gelişmiştir. Bu arada ise Atinalılar İranlılar'la mücadeleyi bırakıp Ispartalılarla savaşa başlarlar. Hatta M.Ö. 425'de Erenköy'ün 2 km batısında Rhoiteion kentini ele geçirirler. Bu savaşlar Eceabat yörelerinde 18 yıl sürer. Sonra Atinalıların savaşı bırakması ile son bulmuştur. Bundan sonra ise İran ve Isparta savaşları başlar ve sonucunda Atina da bağımsız devlet olur. İran-Isparta savaşı devam etmektedir. Atina ise gizli gizli İranlılara yardım etmektedir. Ne var ki; her iki taraf savaştan bıkıp usanmış ve yüz binlerce kayıp vermişlerdi. Bu itibarla İranlılar M.Ö. 389-386 tarihlerinde bütün Batı Anadolu Helen kentlerinin temsilcileri Sardas'ta toplandı. Görüşmeler yapıldı ve İranlılar hepsine bağımsızlık verdi. Fakat bu arada Helenler kendi aralarında yine savaş başlattılar. İranlılar ise özellikle Atina ve Isparta savaşlarından dolayı Çanakkale yörelerine hakim olsa da başarılı bir yönetim sergileyemedi. Özellikle dağlık bölgelerdeki halk hep kendi başlarına buyruk yaşadılar. Yani dağlık bölgelerdeki insanlarla ne İranlılar ne Atinalılar ve ne de Ispartalılar başedemediler. Bunlar Anadolu kökenli yerli kavimleri idi. Yani bizim dedelerimiz ve atalarımız oluyorlardı.
13) M.Ö. 370 dolaylarında İran'da merkezi otorite iyice zayıflamıştı. Bu yüzden Çanakkale ve Batı Anadolu'daki İran valileri bağımsız hale geldiler. Assos ve Troia'nın İran Valisi, Manyas Gölü güneydoğu kıyısındaki Deskyleion kentinde oturuyordu. İran hakimiyetinin zayıflaması bu bölgedeki isyan etmemiş birçok valinin güçlenmesine neden oldu. Bunun yanında M.Ö. 335'lerde gelindiği zaman Makedonya Krallığı güçlenmiş Trakya'ya egemen olmuştu. Artık kader hükmünü İranlıların aleyhine icra edecekti. Nihayet İskender'in M.Ö. 334 Granikos Savaşı ile İranlıların Çanakkale yörelerinden tamamıyla çekilip gitmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece İskender hem Batı Anadolu'yu hem de Orta Anadolu'yu işgal etmiş oluyordu.
14) İskender'in ölümünden sonra yapılan taksimde; Çanakkale bölgeleri onun kumandanlarından Lysimakhos'un hissesine düşmüştü. İsmi ile anılan Lisamakos kasabası Gelibolu ile Kavak beldesi yakınlarında idi. Ama Çanakkale bölgeleri; Geyikli beldesi ile şimdiki Kestanbol ılıcaları arasında kalan Aleksandır Troia'yı kuran meşhur Antigohos'un hissesinde idi. Onun da M.Ö. 180 ile M.Ö. 129'da ise Bergama Krallığa Romalılara tabi olunca Çanakkale yöreleri de Roma'ya tabi oldu. Bu hakimiyet 500 yıl kadar sürmüş ve Çanakkale'nin en uzun süreli sükunet dönemi sayılır. Roma krallarından Hadrianus: M.S. 117-138 yöreyi büyük çapta imar etti ve bayındır hale getirdi. Ondan sonra gelen krallardan Aurelianus Troia'yı başkent yapmayı düşündü fakat gerçekleştiremedi. Sonunda İstanbul seçildi ve M.S. 330'da Roma'nın resmen başkenti ilen edildi. Ama imparatorluk tek elden ve İstanbul'dan idare edilemedi ve 395'te ikiye bölündü ve Bizans devleti kurulmuş oldu. Eceabat yöreleri Bizans'a tabi oldu ve Troia'dan sonra Abidos'a da gümrük merkezi kurdular. Yani bundan sonra Troia ikinci planda kaldı ve Abidos birinci plana çıkmış oluyordu. En haşmetli devri 395-641 arasıdır. Ondan sonra devamlı Müslümanların baskısına maruz kalmıştır. Nihayet 1453'te Bizans tarihe gömülmüş ama Yunanistan kendisini Roma ve Bizans'ın varisi kabul edip devamlı bir çıban bayı olarak önümüzde durmaktadır.
15) Nihayet 649'da Kıbrıs Adası'nı alan Arap orduları 655'te Muğla kıyılarında Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmışlardır. Gene 668-669 tarihlerinde Çanakkale Boğazı'ndan geçen Arap orduları İstanbul üzerine vardılar ve aynı yoldan geri döndüler; bu defa üçüncü kez Halife Velid ve Süleyman zamanında ve başkomutandan dinlenme mahiyetinde Abdos/Nara Burnu/kasabasında konakladılar. Buraya bir cami ve bir de çeşme inşa ettirdiler. Oradan İstanbul'a ulaşıp yine fethedemeden aynı yolu takiple geri döndüler. Arap orduları İstanbul'u fethetmediler ama Bizans'ı Anadolu'da iyice hırpaladılar. Bu durum Fatih'in işini kolaylaştırmıştır. 1075 tarihinde İznik'i başkent yapan Anadolu Selçuklular'ı Çanakkale yöresine hakim olmuşlardı. Bu şu demek oluyordu. 1075'ten 1085'e gelindiği zaman Çanakkale yöreleri tamamıyla Süleyman Şah'ın olmuş oluyordu. Böylece Türkler Doğu Anadolu-Orta Anadolu'dan Adalar denizi kıyılarına kadar uzanan geniş ve verimli ovalarda yerleşip üretici durumuna geçmişlerdi.
16) Süleyman Şah bu işlerle uğraşırken İzmir ve çevresinde bağımsız olarak Çaka Beyliği kuruldu. Çaka, çok geçmeden Urla-Foça kıyı kentlerini ele geçirdi. Midilli, Sakız, Sisam, İstanköy, Rodos gibi adalara el koydu. Daha sonra Edremit üzerine geldi ve şehri teslim aldı. Oradan gelip Bizans'ın gümrük merkezi olan Çanakkale/Abidos'u kuşattı. Bu olaylar ve gelişmeler Bizans'ı korkutmuştu. Bu arada Süleyman Şah öldü ve Kılıç Arslan'ı kışkırtan Bizans kayınpederi Çaka Beyi ortadan kaldırdı. Yani hem seni hem bizi temizleyebilecek fikrini ileri sürmüştü. Böylece Bizans geçici de olsa rahat bir nefes almıştı. Çaka'nın ölümünden sonra ve onu takip eden Birinci Haçlı Seferlerini müteakip yıllarda Çanakkale yöresi gene Bizans'a tabi oldu ve nihayet 1296 tarihinde kurulan Karasi Beyliği dönemi ile Çanakkale toprakları söz konusu Türk beyliğine tabi olmuştur. Aydınlı Umur Bey de yöreden eksik olmuyordu. Selçuklular ise dahilde birlik mücadelesi veriyorlar ve uçlarda da yeni Türk beyleri kuruluşlarını tamamlıyorlardı. Tarih 1290-1310'lar arasını kapsar
.
Eceabat'ın örf ve adetleri-manileri ile türküleri

Bir kere Eceabat'ın köylerindeki gelenek ve görenekler birbirinin benzeridir. Sonra herhangi bir köyde ve halka malolmuş ve halk için yazılmış ve okurmuş türkü ve maniye şahit olunmamıştır. Şu kadar ki Yalova köyünde 130 sene kadar önce bir olay sebebiyle bir türkü söylendiği şifahi rivayetler arasındadır. Fakat şu anda o türküyü hatırlayan bulunmamıştır. Bu itibarla düğünler, nişanlar, bayramlar ve Hıdır-İlyas merasimleri hep aynı motiflerle kutlanıp yad edilmektedir. Şimdi bunları kısa kısa ve ayrı ayrı değerlendirelim:
Kız isteme:

İstenilecek kız köy içinde ise görücü usulü kullanılmaz. Çünkü her gün ve herkes birbirini görür. Burada dünürcülerin görevi kız tarafının evlenmeye razı olup olmadığını öğrenip, oğlan tarafına iletmektir. Şayet kız tarafı evlenmeye rıza gösterirse o zaman kız istemeye gidilir. Ekseriyetle ilk istemede verilmez. Bu Türkiye genelinde alışılmış bir durumdur. Yani kız evi, naz evidir. İkinci ve üçüncü istemede rıza gösterilirse oğlan tarafından bir nişan bırakılır ve kız tarafından da bir nişan verilir. Bunlar mendil, eşarp, gömlek gibi şeylerdir. Şimdi nişan olmuştur. Şayet iç güveysi alınacaksa nişandan sonra kız evinde kalması istenebilir. Bu istek gerçekleşirse dini merasim ve nikah yapılır. Bundan sonra damat düğün oluncaya kadar burada kalır. Düğün olduktan sonra oğlan kız evinde kalıp kız evinin bütün işlerini yapar. Yani o evin oğlu olmuştur artık.
/1/ Evliye Çelebi, C:5-6 Üçdal Yeni Türkçe baskılarda Kovanlı Köyü olarak yazılır. Aslında Boğalıdır. Piri Reis'in haritasında da Büyük Boğalı yazılıdır. Çelebi, ilave olarak gelişmiş, reayesi olan bir zeamet köyüdür.
Bu gelişmelerde iç güveysi söz konusu değilse birinci nişan küçük nişandır. Bu durum bazen çok uzun sürebilir. Ama şimdi bu adetler kaldırılmıştır. Yani nişanlılık devresi oldukça az bir zamanı kapsıyor. Bir de nişanlılık dönemi bayram ve kandillere isabet ederse bu gecelerde oğlan tarafı çeşitli hediyeler alarak kız evine gelir. Bir müddet eğlence yapıldıktan sonra gelen hediyeler kızın başına çevrilerek boynuna ve başına takarlar. Gelin adayının arkadaşlarına kına yakarlar. Düğüne yakın ve düğün haftasında büyük nişan yapılır. Bundan sonra maksat geline neler alınıp verilecekse hepsi alınır. Bazen bu heyet huzurunda yapılır ve tutanaklara geçilir. Bazen istekler fazla olursa nişanın bozulduğu da vakidir.
Nişanlılık devresinin en enteresan zamanı bayramlarda olur. Arife gününde kız tarafının yaptığı baklava tepsisi oğlan evine, oğlan evinin yaptığı baklava tepsisi kız evine diğer hediyelerle birlikte gönderilir. Fakat bayram sabahı kız tarafı yaptığı baklavayı oğlan tarafına yedirmemek ve oğlan tarafı da yaptığı baklavayı kız tarafına yedirmemek için kimse görmeden değiştirme yoluna giderler. Bu olayın sebebi bilinmemektedir. /Beşyol/
Düğünler:

Düğün Çarşamba, Perşembe ve Cuma günü olmak üzere 3 gün devam eder. İlk iki gün kadınların düğünüdür. Geceli gündüzlü kadınlar belli yerlerde toplanarak oyun oynarlar ve yemek yerler. Son iki gün ise erkeklerin düğünü olarak kabul edilir. Asırlar ötesinden beri bu durum böyledir.
Bu son günde kızlar gelini hazırlar ve köy erkekleri ise damadın tıraşı ile meşgul olurlar. Bir kısım genç de sabahın erken saatlerinde dağa odun kesmeye giderler ve odun arabalarını çeşitli yeşilliklerle süsleyip köye dönerler. Sağdıçların odun arabaları davul ve zurna eşliğinde düğün evine gelir. Bazen bu odun işi düğünün başlamasından bir iki gün öncesi yapılır. Yani bu odunlar düğün yemeği için kullanılacaktır.
Damat hazırlanırken ise köy büyüklerinin yaşlıları ve gelinin akrabaları geline el öptürürler. Şayet gelinin bulunduğu belde de türbe ve yatır varsa oraya gidilir ve dua edilir. Mesela Beşyol Köyünde Dursun Baba Türbesine gidilir. Türbeden sonra camide dolaşılır ve sonra damadın evine getirilir. Kapıdan içeriye girmeden önce bazen kurban kesilir. Kayınpeder veya kayınvalide geline, tarla, ev, hayvan ve kap-kacak gibi bağışlarda bulunur. Bir de gelin anne evinden ayrılırken başından bazen para, bazen de buğday ve şeker serpilerek yolcu edilir. Bazen bu adet gelin-damat evine girerken de olur. Böylece düğün sona erer.
Bayramlar:

Bayram namazından sonra cami içinde veya avlusunda bayramlaşma yapılır. Bazı köylerde bayram sabahı, özellikle Ramazan Bayramında kadınlar da camiye gelir. Camide vaazı dinleyip namazı kılmadan ayrılırlar. Namazdan sonra erkekler topluca kabristanlığa gidip duada bulunurlar. Bazı köylerimizde kabristanlık ziyareti arife günleri yapılır. Kabristanlıktan sonra herkes evlerine gelir, komşu ve akrabalar arasında bayramlaşmalar başlar.
-Oyunlar-maniler:
Köylerde oynanan oyunlar daha ziyade Trakya karşılaması ve Zeybek oyunudur. Çünkü diğer oynak oyunları kendileri de oynadığı için erkeklerin Zeybek oyununu oynamasını isterler. Erkekler oyuna başlamadan bir beyit söylerler ve el çırpılıp oyuna başlanır.
Köyümüz etrafı dağlık
Yanı başı bağlık,
Yaz gelince çayırları,
Güllük gülistanlık. (Beşyol köyü)

Yolağzı köyü oyunları:

Köy kızları her Cuma eski geleneklerini yaşatırlar. Köyün bir yerinde toplanıp oyunlar oynanır. Delikanlılar da onları uzak bir mesafeden izlerler. Bu bir köye has bir adettir. Nişanlı olanlar bugünlerde birbirlerine çiçek gönderirler. 550-600 sene önce köyün doğusundaki Kızlar Tepesinde bu böyle başlamıştır. Halen güncelliğini koruması kültür zenginliğimizin bir vesikasıdır.

 
 

 
Bugün 5 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol